Önceki yazımda dünyanın en büyük 20 ekonomisi ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin yüksek
enflasyon ile mücadelede yeterince sıkı bir para politikası uygulamadığı
değerlendirmesinde bulunmuştum. Durum enflasyon oranı en yüksek, yani enflasyon
ile mücadeleye en fazla ihtiyacı olan ülke olmamıza rağmen böyleydi. Peki,
yeterince sıkı para politikası yürütmeyen Merkez Bankasının izlediği bu politika
tarihsel süreç içinde değerlendirilirse nasıl bir tablo karşımıza çıkar? Yani
günümüzde enflasyon ile mücadelede yeterince sıkı para politikası uygulamayan
Merkez Bankası geçmişte de böyle miydi? Bu yazıda da bu soruya cevap arayalım.
Fiyatlar
genel düzeyindeki sürekli artış olarak tanımlanan enflasyon talep veya maliyet
kaynaklı olabilir. Genel olarak para miktarının hızla artışı ile talep
enflasyonunu karşımıza çıkarmaktadır. Döviz kurlarındaki yüksek artışlar ise
zaman içinde maliyet enflasyonu olarak önümüze gelmektedir. Son aylarda kurlardaki
artışın etkisiyle maliyet enflasyonu zannımca daha çok ağır basmakta ve
enflasyon oranımız çift hanede bulunmaktadır.
İnsanlar
tasarrufta bulunduklarında enflasyonun üzerinde bir getiri elde eder böylece
satın alma güçleri artar ise tasarruflarını artırma çabası içinde olurlar. Aksi
takdirde, tasarrufların artış hızı enflasyonun gerisinde kalıyor ise bu durumda
da insanlar tasarrufta bulundukları zaman satın alma güçleri azalacağı için
tasarrufu değil tüketimi tercih ederler. Çünkü tasarrufta bulunursa belirli bir
miktarda para ile alabildiği mal ya da hizmeti ileride alamayacak demektir. Faiz
oranları arttığında insanların tasarrufa meyli artar. Faiz oranından
enflasyonun arındırılması ile reel faize ulaşılır. Reel faiz ne kadar yüksek ise tasarruflar o kadar teşvik edilmiş olur. Özellikle bizim
gibi tasarruf açığı olan ülkelerde faiz oranlarının enflasyon oranının üzerinde
olması enflasyonu düşürmenin ötesinde öneme sahiptir.
Diğer
taraftan yüksek faiz oranları sıcak parayı ülkeye çekerek döviz kurlarının
azalmasına ya da fazlaca yükselmemesine katkı sağlar. Bu durum da yine bizim
gibi cari açığı yüksek ülkeler için önem arz etmektedir. Yani yüksek faiz ile hem
talebi ve hem de döviz kurlarını baskılamış olursunuz. Böylece enflasyon
oranının azalmasını bekleyebilirsiniz. Ancak burada döviz kurlarının aşırı
derecede düşüp ithal malları ucuzlatarak talebi artırmamasına da dikkat etmek
gerekir. Yüksek faiz enflasyon oranına bu açıdan katkı sunarken ekonomi
üzerinde olumsuz etkileri de bulunmaktadır. Özellikle yatırımlar bu durumdan
olumsuz etkilenir. Girişimcilerin yüksek faiz maliyetinden dolayı yatırım
iştahları azalır. Aynı zamanda maliyetleri artacağı için bu durumdan enflasyon
olumsuz etkilenebilir. Yüksek faiz ekonomiyi soğutarak büyümeyi de baskılar.
Dolayısıyla enflasyon ile mücadele, büyümeden bir miktar feragat etmeyi
gerektirmektedir.
Enflasyon ile
mücadele ediyor muyuz?
Önceki
yazımda da belirttiğim üzere merkez bankaları faiz oranları, açık piyasa
işlemleri, zorunlu karşılık oranları gibi para politikası araçlarını kullanarak
fiyat istikrarını sağlamaya çalışırlar. Ancak faiz oranları bu araçlar içinde
özel bir öneme sahiptir. Aşağıda yer alan grafikte 2011 yılından bu yana ülkemizde
Merkez Bankası faizi (AOFM), enflasyon oranı ve reel faiz oranı bulunmaktadır.
Grafikte
MB faizi ve enflasyon oranının birbirine çok yakın seyrettiğini görüyoruz. Bu
süreçte yıllık enflasyon oranı en yüksek %11,87 en düşük %3,99 olarak
gerçekleşmiştir. MF faizi ise en yüksek %12,01 en düşük %4,52 olmuştur. Faiz
oranının enflasyon oranından arındırılması ile ulaşılan reel faiz ise en yüksek
%2,36 en düşük -%3,81 olmuştur. Ortalama değerlere bakarsak MB faizi %7,9,
enflasyon oranı %8,1 ve reel faiz -%0,2’dir. Tasarruflarını mevduat
hesaplarında değerlendiren mudiler için de benzer bir durum söz konusudur.
Merak eden ilgili yazıya göz
atabilir.
Aslında
bu grafik enflasyon oranını neden düşüremediğimizi bize göstermektedir.
Uygulanan negatif reel faiz politikası insanları tasarrufa değil tüketime sevk
etmiştir. Zira tasarrufta bulunup bunu banka hesabında değerlendirirlerse satın
alma güçleri artmayacak aksine azalacaktır. Yani tasarruf yapan bu süreçte
adeta cezalandırılmıştır. Hal böyle olunca talep frenlenememiş enflasyon oranı
da bundan dolayı azalamamıştır. Tasarrufu teşvik edip talebi baskılamanız için
pozitif reel faiz gereklidir.
Uygulanan
negatif reel faiz politikası enflasyonu düşüremediği gibi önemli bir sonuç daha
ortaya koymuştur. İnsanlar Türk Lirası ile tasarrufta bulunduklarında adeta cezalandırıldıkları
için tasarruflarını TL yerine döviz hesaplarında değerlendirmeye
başlamışlardır. Böylece döviz hesaplarının toplam mevduat içindeki oranı %30
seviyelerinden %45’e dayanmıştır. Dolarizasyon olarak
adlandırılan bu durum şüphesiz ekonomi için birçok riski beraberinde
getirmektedir.
Merkez
Bankasının bu süreçte uyguladığı politika şuna benzetilebilir. Hasta
olduğunuzda hani hemen antibiyotik kullanmak istemez ateş düşürücü vs. ile
hastalığı atlatmaya çalışırsınız ya... Bunun için dış koşullar da çok
önemlidir. Bitki çayları, dinlenme vs. gerekir. Aynı zamanda hastalığın uzun
sürmemesi de lazımdır ki sorun kronikleşmesin. Merkez Bankası aynen bu şekilde
davrandı bu süreçte. Acaba ufak faiz artırımları ile durumu atlatabilir miyim
diye gözledi hep. Ama olmadı. Parasal genişleme sayesinde ülkemize bol miktarda
para akışının yaşanmasına ve enerji fiyatlarının önemli ölçüde azalarak bu
duruma katkı sunmasına rağmen enflasyonu kontrol altına alamadık. Şimdi ise
sorun kronik bir hal aldığı için (Bizim yıllardan bu yana süren bir enflasyon
sorunumuz var. Burada kastım enflasyon oranının bu seviyelerde katılaşmış
olması.) başta kullanması gerekenden daha kuvvetli bir antibiyotik kullanılması
gerekiyor. Bu kadar uzun süre sorunu geçiştiren adımların bir faturası olarak…
Hocam bastan antibiyotik kullanmaninda ilacin yan etkisini dikkate almamak klacagi gibi bir vsrsayim var gecen yil 15 temmuzda siyasi iktidar bence enfaktus gecirdi bunun tedavisi halen sürüyor Özal rahmetli enflasyonu düşürürum ancak cok kisinin cani yanar derdi enflasyona fren yaptirdiginizda sıkı para politikasi talebi düşürecek ve bu durumda zaten kar marjlari düşmüş isletmeler iflasa gircek buda yuzde 10 gecen issizlik proplemini iyice alevlendirecekti oysa yuzde 10 enflasyon talebi destekliyor buyumeyi artiriyor tamam yüksek enflasyonda zamanla tehlike yaratiyor ancak bu sayede devlet gizli bir vergide almis oluyor kgf ile devlet isletmelerin sıkıntı da oldugunu görüyor ve tedbir aliyor siz enflasyonu cok abartiyorsunuz ticari hayatimin büyük bölümü yuksek enflasyonda gecti 2001de 5 takla attigimizi saymazsak ki plotaj hatasida cok fazlaydi enflasyon cok büyük tehlike degil birde savaş yapiyoruz onu da finansmani var. Tabi tecrubeli bir ustada dreksiyonda karamsar olamiyorum
YanıtlaSilRecep Bey bir karar verin artık. Daha geçenlerde o eski dönemleri yerden yere vuruyordunuz, şimdi o zamanki enflasyon çok da kötü değildi durumuna geldiniz. Neden? Desteklediğiniz iktidar enflasyonu hortlattı da ondan. Enflasyonu çok abartıyormuşuz. Mal ve hizmet fiyatları %10 (ki resmi rakam, gerçeği daha da yüksek) artıyorsa her türlü girdi %10 artıyordur en az. Bunun kümülatif etkisini düşünün bir de. Ayrıca yine girdi olan dolar da artmakta ki o da enflasyona katkıda bulunuyor. Devletin aldığı vergi dediğiniz şey devlete artı olarak eklenen bir şey değil ki? Onun da alım gücü düşüyor sonuçta. Enflasyon işe yarasaydı Osmanlı batmazdı.
YanıtlaSil