Bu
yıl Kredi Garanti Fonu gündemin önemli maddelerinden biriydi, hala da öyle.
Bozulan ekonomik görünümü düzeltmek adına gerçekleştirilen ilk uygulamada
firmalara 250 milyar TL’lik bir kredi desteği sunuluyor ve bu limite ulaşılmak
üzere. Bu uygulamanın bu yılki ekonomik büyümeye %1,5 gibi bir oranda katkı
sunması bekleniyor. Aynı zamanda bu uygulamanın büyümenin yanı sıra reel
sektöre nefes aldırmak için gerçekleştirildiği de belirtilebilir. Zira sunulan
bu destek ile birçok firma belki de iflastan döndü, bir şans daha buldu.
Kısaca
KGF firmaların krediye ulaşmalarını sağlıyor. KGF’nin çok önemli bir görev
yerine getirebileceğini önceki yazılarımda da ifade etmiştim. Ben KGF ile genç
ve kadın girişimcilerin, ihracatımızın kalitesini de artırarak cari açığı katkı
sunan firmaların ve alternatif enerji kaynaklarına yatırım yapan firmaların
desteklenmesinin doğru olduğunu düşünüyorum. Ancak mevcut uygulamayla geniş bir
yelpazede birçok firmanın krediye ulaşmaları sağlanmış oldu. Kredilerin
%87’sinin TL cinsinden olduğu, ticaret ve hizmet sektörü ve imalat sanayinin
kullandırımların ¾’ünü kapsadığı ve ortalama faizin %15 olduğu bilgisi KGF’nin
internet sitesinde yer almakta.
Bankacılık
sektörünün batık kredi oranı
Bankaların
faaliyetlerini yürütürken üstlendikleri risklerden birisi de kredi riskidir.
Kredi riski kullandırılan kredilerin bankaya geri dönmeme ihtimalidir. Bu
noktada kredi kararlarının isabetli bir şekilde verilmesi önem arz etmektedir.
Ancak ne kadar hassas davranılırsa davranılsın çeşitli nedenler ile kullandırılan
kredilerin bir kısmı tahsil edilemez. Önemli olan bankanın o riski
taşıyabiliyor olmasıdır.
Türkiye
bankacılık sektörünün batık kredi oranı yukarıdaki grafikte yer almaktadır.
Küresel krizin en çok hissedildiği yıl olan 2009’da bu oran %5,4’e kadar
çıkmıştır. Günümüzde ise %3,1 düzeyindedir. Son yıllarda bankacılık sektöründe
önemli bir sorun yaşanmadığı, son yıllarda özsermaye karlılığının eğilimi aşağı
yönlü olsa da, bankaların her yıl kar elde ettikleri dikkate alınırsa, bu
düzeydeki batık kredi oranının bankalar tarafından taşınabildiğini
söyleyebiliriz. Yani bankaların yaptığı fiyatlamalar kredi riskini karşılayacak
düzeydedir. Ancak son yıllarda bankaların tahsil edemediği alacaklarını varlık
yönetim şirketlerine sattıkları, dolayısıyla batık kredi oranının olduğundan
bir miktar daha düşük göründüğünü de belirtmek gerekir.
KGF kredilerinde
riskin çoğu bankalarda mı?
KGF
krediler için riskin çoğunun bankalarda olduğu, devletin riskin az bir kısmına
garanti verdiği medyada çok şık ifade edildi. Evet devlet riskin tamamını
üstlenmiyor, kredi portföyünün %7’sine kadar olan bir riski üstleniyor. Ancak
bu ifade yanlış anlaşılıyor. Şöyle ki; “100 TL’lik bir kredi batarsa bunun 7
TL’sini devlet karşılayacak 93 TL’si de bankanın zararı olacak” diye
düşünülüyor. Halbuki öyle değil. Bankaların KGF kapsamında kullandırdıkları tüm
kredilerden oluşan portföyün %7’sine kadar garanti veriyor devlet…
Hali
hazırda batık kredi oranı %3,1. KGF kapsamında kullandırılan kredilerin geri
dönmeme oranının bu orandan çok daha yüksek olacağı öngörülüyor. Diyelim 2 kat
daha fazla oldu, batık kredi oranı %6 - %7’e ulaştı. Devlet hala tamamını karşılıyor. Geri ödenmeme oranı %7’yi geçerse bankalar bunu Hazineden talep
edemiyorlar. Ancak şu an %7 olarak uygulanan tazmin üst limitini, Hazine
Müsteşarlığı %10’a kadar çıkarmaya yetkili. 27.02. 2017 tarihli “Kredi Garanti
Kurumlarına Sağlanan Hazine Desteğine İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına
Dair Karar”da bu ifade yer alıyor.
KGF
kredilerine doğru açıdan bakıldığında, aslında devletin kredi riskini tamamen
üstlendiği görülüyor. Riskin tamamı devlette diyebiliriz. Yani geri ödenmeyen
krediler devlet tarafından bankalara ödenecek. O zaman bir hesap yapalım. 250
milyar TL’lik garantide %7’lik bir batık kredi oranı oluşursa, 17,5 milyar TL
devlet tarafından bankalara ödenecek. Ekonomide işler kötüye gider ve Hazine
tazmin üst limitini %10’a çıkarırsa ödenecek maksimum tutar da 25 milyar TL olabilecektir.
Bu paranın ne kadar büyük olduğunu sanırım anlatmaya gerek yok. Sadece gevşek
maliye politikası ile mali disiplinin kısmen bozulduğu bu yılın ilk altı ayında
bütçenin 25 milyar TL açık verdiğini ifade edelim. Bu yıl mali disiplinden bir
miktar taviz verilecek ancak KGF kredileri ilerleyen yıllarda peyderpey
bütçeye yük olacağı için, ilerleyen yıllarda da mali disiplini sağlamak zor
olacak.
Banka
cephesinden bakarsak durum gayet iyi. Çünkü neredeyse kredi riski almadan, ortalama
%15 faiz ile kredi kullandırıldı. Aynı zamanda bu kredilerden faiz dışı başka
gelirler de elde edildi, krediler bir süre banka hesaplarında tutularak da yine
kazanç sağlandı. Böylece banka karları da önemli artışlar gösterdi. Şikâyet
edilen nispeten yüksek karlara KGF kredileri de katkı sundu. Bu durum Borsa’ya
da yansıdı, banka hisseleri öncülüğünde BIST 100 endeksi TL bazında rekorlar
kırdı, 110 bini aştı.
Diğer
taraftan bankacılık sektörünün kredileri KGF etkisiyle önemli ölçüde artarken,
bankaların en önemli kaynağı olan mevduat daha düşük bir oranda arttı ve Kredi
/ Mevduat oranı %121’e kadar çıktı. Daha önce yapay zekâ ile yaptığım bir
çalışmada Türkiye bankacılık sektörü için bu oranın ideal düzeyini %80 olarak
bulmuştum. Merak edenler "Kredi Karlılık İlişkisi - Yapay Zeka Ne Diyor?" başlıklı yazımı okuyabilirler. Hal böyle
olduğu için bankacılık kesiminden yılın ikinci yarısında kredilerin biraz
yavaşlayacağı ifade edildi. Ancak hükümet yetkilileri öyle olmayacağını büyüme
için kredilerin devam etmesi gerektiğini belirttiler. Bu ise piyasalarda 2. bir
KGF uygulaması mı geliyor söylentilerine yol açtı. Neyse ki daha sonra reel
sektörden talep geldiği ancak 2. bir KGF uygulamasının olmayacağı ifade edildi.
Belli ki bütçeye gelebilecek yük ağır bulunmuştu.
Bir
firmanın kötü yönetim veya başka nedenler ile ödeyemediği krediyi devlet eliyle neden tüm toplum karşılasın diye düşünebilirsiniz. Ancak yöneticiler firmaların
iflası ile gelir kaybı istihdam gibi ortaya çıkacak maliyeti ve bu tür
uygulamalarının maliyetini karşılaştırarak bir karar vermekteler. Bana
sorarsanız yukarıda düşüncemi ifade ettim. Bu tür uygulamalarda yukarıda da
belirttiğim gibi bazı koşul ve sınırlar olması gerektiğini söyledim. Ancak ekonomide
işler kötüye gittiğinde bu tür kararlar da alınabiliyor. Aklıma 1994 yılındaki
krizde (5 Nisan Kararları) banka mevduatına %100 devlet garantisi verildikten
sonra, 2001 krizinde 40 milyar Dolar gibi bir maliyeti toplum olarak nasılda ödediğimiz
aklıma geliyor. Bunun nasıl olduğunu merak edenler "Banka Hortumlama" başlıklı yazıma bir göz atabilir. KGF uygulamasının böylesi bir yük getirmemesi
temennisi ile yazımı sonlandırayım.
çok gūzel bir yazi. KGF'yo ilk kez tam olarak anladim. Bankalarin dolayisiyla borsanin bu agresif yukselişinin nedeni cok daha anlaşilir şimdi benim icin. Emeğinize sağlik...
YanıtlaSilTeşekkürler
SilDuymaya alıştığımızın aksine KGF'den kaynaklanacak zararın aslında hazine üzerinden vatandaşın ödemek zorunda kalacağını net bir şekilde ortaya koymuşsunuz. Kazanan ise yarısı yabancıda olan bankalar ile belkide iyi yönetilmeyen ve KGF kredisi ile kullanılan krediyi yatırıma dönüştüremeyen, içi boşaltılarak batırılan şirketlerin sahipleri olacak. Her durumda faturayı ödeyen halk olacak onu anlıyoruz yazınızdan. Teşekkürler.
YanıtlaSilhocam yazı gerçekten çok berrak ve faydalı olmuş. ancak 'Kartal'ın yorumu tam 12 den yüzde yüz isabet
Silkimin parasıyla kime garanti veriliyor anlamıyorum. 'bütçe hakkı' hukuku diye bir şey olmalı. hazine aracılığıyla bankaları besliyoruz sonrada bankalara faizi indirin yada çok kar yapıyorlar eleştirilerini yöneltiyoruz.Firmalar veya bankalar kar ettiğinde karı vatandaşla paylaşıyor mu ki riskini vatandaş paylaşıyor.
YanıtlaSilGüzel bir yazı olmuş, teşekkürler.
YanıtlaSilFakat yaptığınız açıklama ve verdiğiniz örnekte birşey kafama takıldı.
Açıklamaya göre garanti verilen kredi kısmı bir bankanın batık kredi oranının %7si kadar olabilir ki bu da her banka için farklı bir rakam olmalı. Oysa verdiğiniz örnekteki rakamlar toplam fonun %7sini esas almış. Acaba ben mi yanlış anladım?
Bankalara batık kredi oranlarının %7ye kadar olan kısımlarına kurtarma garantisi verirseniz o oranlar son hanesine kadar kullanılır diye düşünüyorum ki hatta bankalar diğer kurtarılamayan kredilerini dahi bu kurtarılabilecwk kısma kaydırır ve o %7yi tuttururlar gibime geliyor.
Ayrıca %10 açık opsiyonu da otomatikman bir kurtarmanın kurtarması olarak kullanılacaktır da diyebiliriz herhalde.
Hesaplanan rakamlar Hazineye gelebilecek maksimum yükü gösteriyor.
SilPeki bu fonun dolar kuruna bir tür hedge işlevi sağladığı doğru mu? Yani dolar kuru belli bir değeri geçerse fonun aradaki farkı kapatacağı söylenmekte. Bahsettiğiniz kısımlarda buna dair bir bilgi göremedim de.
YanıtlaSilTeşekkürler.
Kredi Garanti Fonu'nun böyle bir işlevi yok.
SilSanırım dolar kuruna karşı hedge görevi gören şey KGF değil de Varlık Fonu. Oradaki kaynakların bu yönde kullanılmasından bahsedilmekte.
YanıtlaSil