2017
yılı ile birlikte başta Merkez Bankası olmak üzere, bankaların faiz oranlarını
önemli ölçüde artırdığını gördük. Bu durum ekonomimizi şüphesiz olumsuz şekilde
etkiliyor. Ancak enflasyonu düşürmeden faiz oranlarını aşağı çekmemiz de mümkün
görünmüyor. Tasarruf sahipleri doğal olarak enflasyon oranının üzerinde bir
getiri talep ediyor. Enflasyon oranı yüksek olunca faiz oranları da yüksek
oluyor. Yani yüksek enflasyon oranı, faiz oranlarının azalmasını engelleyen en
önemli faktör olarak karşımızda çıkıyor. Bir süre sonra da yüksek faiz oranları
girişimcilerin maliyetlerini artırarak fiyatların artmasına neden oluyor. Yani
bu sefer yüksek faiz oranları enflasyonu artırmaya başlıyor. İpi elden kaçırınca,
enflasyon ve faizin birbirini olumsuz şekilde etkilediği kısır bir döngüye
girmiş oluyor ekonomi. Son zamanlarda böyle bir süreç yaşanıyor ülkemizde.
İlgili yazımda bankaların
faizlerin azalacağı yönünde bir beklenti içinde olabildiklerini belirtmiştim. O
zaman bu beklenti karşılık bulur mu? Bir tahminde bulunmak yerine faiz
oranlarına etki eden önemli bazı önemli faktörlere değinelim.
Yüksek enflasyon
oranı
Enflasyon
satın alma gücünü azalttığı için tasarruf sahipleri doğal olarak enflasyonun
üzerinde bir faiz oranı talep ederler. Aksi durumda tasarrufları nominal olarak
artsa da, satın alma güçleri azalmış olur. Özellikle son yıllarda Türkiye’de tasarrufları
mevduat hesaplarında değerlendirerek, satın alma gücünü artırmak her zaman
mümkün olmamıştır. Bu durumun nedeni de yüksek enflasyondur. Yüksek enflasyon
kazançları eritmektedir. Hal böyle olduğu için, yani insanlar tasarruflarının
karşılığını reel olarak alamadıkları için tasarruf yerine tüketime
meyletmektedirler. Bu durum da enflasyonun düşmesini engelleyen faktörlerden
biridir.
Geçtiğimiz
aylarda %12’ye dayanan enflasyon oranı %9,79’a gerilese de tekrardan çift
haneye çıkma riski bulunmaktadır. Türkiye, enflasyon oranı en yüksek olan ülkeler
arasında yer almaktadır. Enflasyon yüksek olduğu için, faiz oranları da yüksektir.
Ancak;
-
Gelişmiş
ülkelerin enflasyon oranlarını %1,5 - %2 düzeylerine çıkarmak için yoğun çaba
sarf ettiği ve pek de başarılı olamadıkları,
-
Türkiye
gibi gelişmekte olan ülkelerde de enflasyon oranının 2009 yılından bu yana en
düşük seviyeye, %3’e gerilediği,
-
Dünyada
tarım fiyatları ve enerji fiyatlarının son yıllarda bırakın artmayı azaldığı
dikkate alınırsa,
bizim
de enflasyon oranını düşürmemiz doğal olarak beklenir. Hal böyle olmasına
rağmen beklenti, yıl sonunda enflasyonun tek haneli olup olamayacağıdır. Enflasyon,
maalesef sadece günümüzde değil geçmişte de bir türlü başarılı olamadığımız bir alandır. Dünyada esen olumlu
rüzgâr da, bu alandaki başarısızlığımızı değiştirememiştir. Dolayısıyla ülkemizde
enflasyon konusuna temkinli yaklaşmak gerekmektedir. Bir türlü düşüremediğimiz
enflasyon oranımız, faizlerin azalmasının önündeki en büyük engeldir, en önemli
belirleyicidir.
Gelişmiş ülke
merkez bankalarının faiz artışları
Sermaye
kendisine yüksek getiri sunan piyasaları tercih etmektedir. Yüksek faiz
oranları sıcak paranın ülkemize gelmesini sağlamaktadır. Türkiye de tasarruf
açığı olan bir ülkedir. Yani yabancıların tasarruflarına ihtiyaç duymaktadır.
Amerika
Merkez Bankası Fed, Aralık, 2015’den bu yana faiz artırım sürecindedir. Ancak
görece yavaş davranmakta, faiz oranlarını temkinli bir şekilde artırmaktadır. 2018
yılı ile birlikte, Avrupa Merkez Bankasının da faiz artırmaya başlaması
beklenmektedir. Dünyada faiz oranlarının artıyor olması, ülkemizde faizlerin
düşmesini engelleyecek olan bir başka faktördür. Burada faiz oranlarımızın çok
yüksek olduğu dolayısıyla geri gelebilecek bir alanın olduğu düşünülebilir.
Bunda haklılık payı da vardır. Ancak faiz oranlarımız yüksek olduğu gibi
riskimizin de yüksek olduğu bilinmelidir.
Büyümeye destek
olan gevşek maliye politikası
Ekonomide
sorunların görülmesi ile bir dizi maliye politikası önlemi alındı ve bu durum
ekonomik büyümeye önemli ölçüde katkı sağladı. Büyümeyi destekleyen maliye
politikası ve küresel sermaye akımlarının gelişmekte olan ülkeleri desteklemeye
devam ettiği bu süreçte, ekonomimiz yüksek oranda büyümeyi başardı. Burada
maliye politikasının rolü büyük oldu. Ancak Ocak – Haziran döneminde geçen yıl
1,1 milyar TL fazla veren bütçe, bu yıl 25,2 milyar TL açık verdi. Böylece
devletin borçlanma ihtiyacı arttı ve Temmuz ayında iç borç çevirme oranı %145’e
dayandı. Yani kamu vadesi gelen borcuna karşılık onun yaklaşık bir buçuk katı
yeni borçlanmaya gidiyor. Bu durum tasarrufların önemli bir kısmının kamuya
yönlenmesine neden oluyor.
Gösterge
faiz bugünlerde %12’nin bir miktar altında işlem görüyor. Mevduat faizlerine
yine yaklaşık %12 seviyelerinde. Tasarruf sahipleri açısından düşünürsek,
devlete borç verip %12 faiz geliri elde etmek varken, aynı orandan bankada
mevduat hesabı açtırmak mantıklı değildir. Çünkü bankadaki vadeli mevduat,
devlete borç vermekten daha risklidir. Hal böyle olunca bankalar tasarruf
sahiplerine devletin borçlanma faizinden daha fazlasını teklif etmek durumunda
kalmaktadırlar. Dolayısıyla mevduat faizlerinin azalması için devletin
borçlanma faizinin azalması gerekmektedir. Ancak oda yüksek bütçe açığı ve
yüksek iç borç çevirme oranından dolayı mümkün olamamaktadır. Her kararın bir
fırsat maliyeti vardır. Özetle, ekonomimizin daha fazla büyüyebilmesi için
yüksek faize katlanıyoruz.
2016 haziran ayinda 1 milyar uzerinde fazla veren butce 15 temmuz darbesinin musahhas etkiliyisle 25miyar bir yil sonra acik vermesi ulkemizin devletimizin bucag dışi mudahalelere daha dayanıklı olmasini gerektiriyor gezi olayi ve 25.17 kumpaslari ekonomide çok buyuk sarsintilar yasanmasina neden oldu. secimler ve referandum surecleri enflasyon ve faiz oranlarini etkiliyor ancak saglam siyasi liderlik ulkeyi bircok sert virajlarda savrulmalarin yasanmamasina neden oluyor koalisyonlarla gelseydi ulke ne faiz ne enflasyon nede büyüme bu kadar stabil olmayacakti
YanıtlaSilgüzel yazınız için teşekkürler yüksek faizin en önemli sebeplerinden biri tasarruf yetersizliği tasarruf yapamıyoruz ve elalemin tasarruflarına ihtiyacımız var mecburen bu faizleri ödemek zorunda kalıyoruz
YanıtlaSilRica ederim.
SilTasarrufların yetersizliği önemli bir problem. 2007'den bu yana kişi başına düşen milli gelirin yatay seyretmesi ve son yıllarda mevduatın reel getirisinin genellikle negatif olması sorunu daha da büyütüyor.
AKP bir iç koalisyon partisidir. İçinde son 3 senedir çatışmakta olan birkaç grubu en başından beri bulunduruyor. Siyasal istikrar bir ilüzyondur artık. Ekonomik istikrardan kasıt ise -çok klişe olacak ama- üretmeden tüketime sevk etmekti yıllardır. Ülke ekonomisinin gidişatını belirleyen tüm parametreler (faiz, enflasyon, kur farkı) çoğunlukla birer göstergedir. Yaptığın işin göstergesidir. Ekonomi, 15 yıllık siyasal islamcı iktidarın ve onların çok da aklı çalışmayan fırsatçı müritlerinden ötürü bu reelde "yapılan iş" kolpaydı. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
YanıtlaSilBir de affedersiniz ama tüm dünya birleşmiş Türkiye'yi batırmaya çalışıyor algısı nedir? Öyle olsa bile şimdiye kadar ülkeyi kalkındırma fırsatlarını heba ettiler. Diğer ülkeler de çıkarları doğrultusunda tabii ki bu zayıf ülkeden beslenecek. Ne sandınız! Mızmızlanmayın.
Yukarıdaki ince ince yazılmış yazının altına böyle sokak ağzı ile yazmak hoş değil ama bu işin bir gerçeği var. Ekonomik ve siyasal gidişat az çok belli. Tek dileğim şu iktidar yakın zamanda düşmez. Tüm yaptıkları pislikler siyasal islamcıların kucaklarında patlar. Yoksa ders çıkaracağımız yok.