Bankaları
karlarını analiz etmeye başladığım önceki yazımda, banka karlarının TL bazında
genellikle artış gösterdiğini, Dolar bazında ise görünümün daha farklı olduğunu
belirtmiştir. Dolar bazında banka karları 2010 yılına kadar artış
trendindeyken, 2010 yılından sonra azalışa geçmiştir. Bu yazımda da banka karlarını oransal olarak
değerlendirmeye devam edeceğim.
Bir
işletmenin belirli bir yılda sağladığı karı sadece tutara bakarak
değerlendirmek yetersiz kalır. Elde edilen karı işletmenin büyüklüğü ve
ortakların işletmeye koydukları sermayeyle karşılaştırdığımızda daha net bir
tablo ile karşılaşırız. İşletme büyüklüğü, işletmenin sahip olduğu
varlıklarının (aktifler) tamamını ifade eder. İlgili dönemdeki kar rakamı aktif
büyüklüğüne bölündüğünde, işletmenin sahip olduğu varlıkların yüzde kaçı kadar
kar elde etmiş olduğuna ulaşırız. Buna aktif karlılığı (Return on Assets, ROA)
adı verilmektedir. Şayet söz konusu kar rakamı özsermayeye bölünürse bu sefer
de özsermaye karlılığına (Return of Equity, ROE) ulaşırız. Yani bu oranla da
işletmeye yatırılan sermayenin yüzde kaçı oranında kar elde edildiği bulunmuş
olur.
Aşağıda
yer alan grafikte BDDK’nın verilerinden derlediğim, Türkiye bankacılık
sektörünün aktif ve özsermaye karlılık oranları bulunmaktadır. 2017 yılının ilk
5 ayına ait veriler grafikte yer almaktadır. Sonraki aylarda da bankaların
benzer bir performans göstereceği varsayılırsa, aktif ve özsermaye
karlılıklarının 2016 yılını bir miktar aşacağı ifade edilebilir. İlgili dönemde
bankacılık sektörünün karlılığını sürekli olarak devam ettirmesi önem arz
etmektedir. Bu durum 2008 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan küresel finans
krizinde de devam etmiştir. Bunda 2001 krizinden alınan dersler ile gerek
bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılması ve gerekse bankaların risk
yönetimindeki başarısının payı büyüktür.
Aktif
karlılığı ile başlayalım. İlgili dönemde bankaların aktif karlılığı yılda ortalamada
%2 düzeyindedir. Yani bankalar sahip oldukları varlıkların %2’si oranında kar
elde etmişlerdir. Bu oran 2007 yılında %2,78 ile en yüksek değerini görmüştür. Aktif karlılığı, 2005 yılı hariç, 2010 yılına kadar %2’nin üzerindedir. 2010 yılında bu
yana ise aktif karlılığı sürekli olarak %2’nin altında gerçekleşmiştir. Yani
bankaların aktif karlılığının 2010 yılından bu yana azaldığı söylenebilir. Bankaların
aktif karlılığı %1,16 ile en düşük değerini 2015 yılında görmüştür. 2016 yılı
görece daha iyi geçmiş ve aktif karlılığı %1,5 olmuştur. 2017 yılında da aktif
karlılığında bir miktar artış görülebilir. Aktif karlılığının trendinin azalış
yönlü olduğunu, sektörde para kazanmanın yıllar itibariyle zorlaştığını
söyleyebiliriz.
Özsermaye
karlılığına bakıldığında da benzer bir durum söz konusudur. 2010 yılına kadar
%20’leri aşan özsermaye karlılıkları görülmektedir. Yine 2005 yılı o dönemin en
düşük özsermaye karlılığına sahiptir. 2010 yılında sonra ise özsermaye
karlılığı belirgin şekilde azalmıştır. 2015 yılında ise en düşük düzeyindedir.
İlgili dönemde bankaların özsermaye karlılığı ortalama da %17 civarındadır. Bu oran
aslında kötü bir oran değildir. Ancak 2010 yılından bu yana karlılıkların belirgin
şekilde azalmış olmasının, bir miktar tedirginlik oluşturduğu ifade edilebilir.
Özsermaye
karlılığı ile mevduat faizleri karşılaştırılabilir. Mudiler bankaların en
önemli fon kaynağı olan mevduatın sahibidirler. Son zamanlarda %16’lara dayanan
mevduat faizleri konuşulsa da tüm vadeler için bu oran %12’nin biraz
üzerindedir. Yani mudiler koydukları paranın karşılığında %12’yi biraz geçen
bir brüt faiz elde edeceklerdir. 2014 ve 2015 yıllarındaki %11, %12’lik 2016
yılında da %14’lük özsermaye karlılığı bu açıdan dikkate alınırsa, banka
ortaklarının çok da yüksek kazançlar sağlamadığı görülür. En azından bu oranlar
mevduat faizlerinden çok da yüksek değildir.
Bankaların
2000’li yıllarda karlılığını başarılı bir şekilde sürdürdüklerini görüyoruz.
Ancak bankaların karlılığı 2010 yılına kadar görece iyi durumdadır. 2010
yılında sonra ise karlılığın azaldığı söylenebilir. Son yıllarda azalan
karlılık oranları ile banka ortaklarının, görece daha az risk alan mevduat
sahiplerinden bir miktar daha fazla kar elde ettiğini görmekteyiz. Bu durumu da
banka ortaklarının aldıkları ilave riskin bir karşılığı olarak görmek gerekir.
Türkiye
bankacılık sektörü yeniden yapılandırıldığından bu yana birçok alanda örnek
gösterilmektedir. Hatta Avrupa Birliği’ne, bugünlerde üzerine birçok tartışma
yapılsa da, uyum açısından en başarılı sektör olarak değerlendirilmektedir.
Ancak bankacılık sektöründe para kazanmanın eskiye oranla zorlaştığı da bir
gerçektir. 2010 yılında bu yana karlılık oranları düşüş eğilimindedir. Sektörün
karlılığının azalması birçok sorunu beraberinde getirebilir.
Son
zamanlarda yüksek faiz oranlarından dolayı eleştirilen bankacılık sektörünün
karlılık durumu budur.
Bankaların aktif karlılık oranı ve reel sektörün aktif karlılık oranı karşılaştırıldığında hangisi daha kârlı
YanıtlaSilReel sektörde (Borsa İstanbul'da hisse senetleri işlem gören şirketler) bu oranlar daha yüksek. Aktif karlılığı, %10'ları aşabiliyor. Özsermaye karlılıkları da %30'u bulabiliyor. Ancak faaliyetlerindeki farklılıktan dolayı bankalar ve imalat işletmelerini bire bir karşılaştırmak çok doğru değil.
Sil