Borsalar, hisse senedi, tahvil gibi
menkul kıymetlerin işlem gördüğü finansal piyasalardır. Ancak borsa deyince
akla ilk olarak hisse senetleri gelmektedir. Bu yazıda Türkiye’de 1986
yılbaşında faaliyete geçen Borsa İstanbul (ilk adı İstanbul Menkul Kıymetler
Borsası) Hisse Senedi Piyasanın getirisi üzerine bir değerlendirme yapacağım.
1986-2016 yılları arasındaki 31 yıllık
bir dönemi, 1986-2002 ve 2003-2016 yılları olmak üzere iki dönemde
inceleyeceğim. Karşılaştırmayı farklı tarihleri dikkate alarak yaptığınızda
sonuçlar doğal olarak değişecektir. Neden 31 yıllık dönemi ikiye ayırarak
incelediğimin ve neden ilk dönemi 2002 yılında bitirdiğimin üç tane nedeni var.
1.
İlk dönemde enflasyon ve faiz oranları belirgin
şekilde yüksek, farklı bir ekonomik yapı mevcut.
2.
Bu olumsuzluk sonucu yaşadığımız 2001 krizinin
Borsaya olan etkileri 2002 yılında da devam etti.
3.
Tek parti iktidarı ile önceki dönemleri
karşılaştırma imkânı bulunmakta.
Hisse senetlerinden iki tür gelir elde
edilmektedir. Kar payı (temettü) ve sermaye kazancı. Detaylı bilgi için ilgili
yazı okunabilir. Hesaplamalarda hem sermaye kazancı hem de kar
payı dikkate alınmıştır. İlk olarak yıllık getiri oranlarına bakalım.
İlk dönemde yıllık getiri oranları
belirgin şekilde daha yüksektir. 1989 ve 1999 yıllarında Borsadaki kazanç %500
gibi oldukça yüksek bir orana yaklaşmış bulunmaktadır. Bu dönemde Borsanın
yıllık ortalama getiri oranı %133. İkinci dönemde getiri oranları daha düşüktür.
Bu süreçte en yüksek getiri, 2008 yılındaki %50’lik kaybında etkisiyle, 2009 yılında
%100’ü aşmıştır. 2010 yılından sonra ise ilginç bir şekilde Borsa bir yıl
kazandırmış bir yıl kaybettirmiştir. İkinci dönemde Borsanın yıllık ortalama
getiri oranı %26’dır.
Enflasyon satın alma gücümüz azalttığı
için, enflasyondan arındırılmış reel getiriye de bakmak gerekir. Reel getiri
hakkında detaylı bilgi için ilgili yazı okunabilir.
1989 ve 1999 yıllarında reel getiri %250’yi aşmıştır. Bu oldukça yüksek bir
getiridir. İlk dönemde en yüksek reel kayıp 1988 yılında %68 olarak
gerçekleşmiştir. İlk dönemde yıllık ortalama reel getiri %38’dir ve oldukça
yüksek bir getiri oranına işaret etmektedir. 2003-2016 döneminde en büyük reel
kayıp 2008 yılında %55, en yüksek reel kazanç ise 2009 yılında %90 olarak
gerçekleşmiştir. İkinci dönemde yıllık ortalama reel getiri %15’dir.
1986-2002 yıllarını kapsayan ilk dönem,
hem nominal getiri hem de reel getiri açısından yatırımcılara daha yüksek
getiri sunmuştur. Ancak yıllar itibariyle getiri oranlarındaki dalgalanma,
başka bir ifade ile risk, ilk dönemde daha yüksektir. Bu durum finans biliminin
risk getiri ilişkisi ile de uyumludur. Yani yüksek riskin karşılığı yüksek
getiri, düşük riskin karşılığı da düşük getiridir. Bu durum “ne kadar ekmek o
kadar köfte” sözü ile de anlatılabilir.
Özetle;
Borsa
İstanbul Hisse Senedi Piyasası 31 yıllık tarihinde yatırımcılarına yüksek
kazanç sunmuştur. Bu getiriyi iki döneme ayırıp incelediğimizde, 1986-2002
yıllarını kapsayan ilk dönemde hem nominal hem de reel getiri, 2003-2016
yıllarını kapsayan ikinci dönemden daha yüksektir. Yatırımcıların servetindeki
artış ilk dönemde daha fazla olmuştur. Ancak ilk dönemde risk de daha
yüksektir. Bu durum finans biliminin temel ilkesi olan risk getiri ilkesi ile
uyumludur.
Borsanın geçmişte yüksek getiri sunması,
gelecekte de sunacağı anlamına gelmez. Ancak bize bir fikir verebilir. Şu an
Borsa 92 bini aşarak tarihinin en yüksek seviyelerinden birine ulaştıysa da,
Dolar bazında çok yüksek olduğu pek söylenemez. Bu durumda Türkiye’ye dair
olumlu beklenti oluşursa yabancıların yüklü alımlar yapabileceği düşünülebilir.
Ancak Türkiye’nin ekonomik görünümündeki kötüleşmeyi bu blogda bir çok yazıda
ifade ettim. Yabancı yatırımcının gelmesi için risklerimizi azaltmamız
gerekiyor. Diğer taraftan uzun vadede hisse senetlerinin alternatif finansal
araçlara göre daha yüksek kazandırdığı da bir gerçek. Karar sizin…
Sonraki yazımda da kur riski alarak
Borsa İstanbul’da hisse senedi satın alan yabancı yatırımcıların getiri
oranlarını değerlendireceğim.
1. döneminde kazandırdığını 2. dönemde geri almış gibi..
YanıtlaSil2. dönemde hangi finansal araç yüksek getiri sağlamıştır ? Yüksek getiriyi nasıl ölçeceğiz? Mevduat faizinin reel getirisine göre mi ? Teşekkürler
Son yıllarda mevduat/katılım hesaplarının reel getirisi negatif. Yani tasarruf sahiplerinin satın alma gücü artmıyor aksine azalıyor. Bu durumda mevduat hesaplarındaki paranın azalarak artmasını beraberinde getiriyor. Diğer taraftan krediler çok daha hızlı artıyor. Bu durumda bankacılık sektörünün kredi/mevduat oranının tarihinin en yüksek seviyelerine çıkmasını beraberinde getirdi. Bana kalırsa bu durum bankaları optimum düzeyden uzaklaştırdı ileride karlılık üzerinde baskı oluşturacak.
SilHisse senetleri ise görece daha yüksek kazanç sunmakta. Ancak son yıllara bakılırsa bir yıl kazanç bir yıl kayıp söz konusu. Yani risk çok yüksek.
Devlet diyor ki birikim yapma..hata yapanı cezalandırıyor..kredi kullan ev al yada tüket..peki birikim olmadan ülke nasıl kalkınır ki ?
YanıtlaSilCari açıktan dolayı tasarruflarımızı artırmak, ekonomik büyüme için de tüketimi artırmak gibi bir ikilem ile karşı karşıya ekonomimiz. Burada bence kilit öneme sahip olan şey mali disiplin. Mali disiplinden bir miktar taviz verilerek ekonomik büyüme desteklenmeye çalışılıyor. Ölçü kaçar bütçe açığının GSYH'ye oranı %3'ü aşarsa dışarıdan fon bulmamız zorlaşacak. Böyle olursa ekonominin tam bir sarmalın içine girme riski var. Bence 1, 2 puan fazladan ekonomik büyüme için mali disiplin terk edilmemeli. Sonra toparlamak çok daha zor olacaktır.
YanıtlaSilFinansal göz neden kendi adinizla yayin yapmiyorsunuz? Kimin yazdigini kiminle konustugumuzu bilelim.
YanıtlaSilİlginiz için teşekkür ederim. Böyle yazmayı tercih ettim şimdilik.
Sil