Önceki yazımda Fed’in küresel finans
krizi boyunca ne tür adımlar attığına değinmiştim. Fed bu süreçte bir taraftan
faiz oranını tarihi düşük seviyelere çekerek ekonomiyi canlandırmaya çalıştı
diğer taraftan da yine tarihe geçecek boyutta bir parasal genişlemeye imza
attı. Fed bilançosunu 800 milyar Dolar düzeyinden 4,5 trilyon Dolara kadar çıkardı.
Böylece piyasaların likidite sıkıntılarını gidermeye çalıştı.
Fed Aralık 2015’te faiz artışlarına
başladı ancak görece yavaş davranıyor ve yürüttüğü sağlıklı iletişim politikası
sayesinde faiz artışlarına piyasaları hazırlıyor böylece gereksiz volatiliteyi
de önlemeyi başarabiliyor. Şimdi ise Fed’in bilanço kompozisyonu gündemde.
Piyasadan kamuya ait tahvilleri ve mortgage tabanlı menkul kıymetleri satın
alarak piyasalara sundukları devasa likitideyi aynı işlemin tersi ile çekmeye
başlayabileceklerine dair açıklamalar yapmaktalar. Bu ise özellikle gelişmekte
olan ülkeleri faiz artışlarına nazaran daha fazla etkileyeceğe benziyor.
Fed faiz artışlarına neden başladı ve
şimdi de bilanço kompozisyonu neden gündemde? Fed’in bu kararları alırken
yakından takip ettiği ekonomik göstergeleri inceleyerek konuyu anlamaya
çalışalım. Söz konusu göstergeleri FRED’den temin ettim.
Aşağıda yer alan grafikte yıllık
enflasyon oranları yer almakta. Kriz öncesi %5,6 gibi oldukça yüksek bir
enflasyon oranı söz konusu iken bu oran krizin etkisi ile 2008 yılının son
çeyreğinde keskin düşüşler göstermeye başlıyor. Yıllık enflasyon oranları 2009
yılının Temmuz ayında %-2,1’e kadar düşüyor. Yani Amerikan ekonomisinde
deflasyon baş gösteriyor. Başka bir ifade ile fiyatlar genel düzeyinde
azalışlar görülmeye başlıyor. Küresel finans krizi Amerika'da olduğu gibi diğer gelişmiş ülkelerde de deflasyon
riski doğurmuştur. Merkez bankaları %2 gibi makul sayılabilecek bir enflasyon
için talebi canlandırma adına piyasalara bol miktarda likidite sunmuş ve faiz
oranlarını tarihi düşük seviyelere çekmişlerdir.
1990’lı yıllarda ortalamada yaklaşık %80
olan enflasyon oranı ile yaşamış, şimdilerde ise %10'u aşan oldukça yüksek
enflasyon oranımızla bizler, gelişmiş ülkelerin enflasyonu yükseltmek adına
ortaya koymuş olduğu çabaları anlamakta zorlanabiliriz. Ancak durum böyledir.
Küresel finans krizi deflasyon riski doğurmuş ve merkez bankaları para
politikası araçlarını enflasyon oluşturmak için kullanmışlardır. ABD’de yıllık
enflasyon oranı son olarak %2,7’e kadar çıkmıştır. Fed %2 civarında dalgalanan bir
enflasyon oranına sahip olmayı yeterli bulmaktadır.
Aşağıda yer alan grafikte işsizlik
oranları yer almaktadır. İşsizlikte de keskin artışlar 2008 yılının son
çeyreğinde başlıyor. Bu artışlar 2009 yılında devam ediyor ve Ekim ayında en
yüksek seviye olan %10’a kadar çıkıyor. Şimdilerde ise işsizlik oranı kademeli
olarak azalmış küresel finans krizi öncesi düzeylerini yakalamıştır. Açıklanan
son işsizlik oranı Şubat 2017’de %4,7’dir. Bu düzeyler Amerika için doğal
işsizlik oranı olarak kabul edilebilir. İşsizlik oranlarında ekonomik büyümeye
bağlı olarak bir miktar daha düşüş söz konusu olabilir.
Son olarak gayri safi yurtiçi hasılanın
büyüme oranlarına ve kişi başına düşen GSYH’nin seyrine bakalım. ABD 2008
yılının son çeyreğinde %8,2 oranında küçülmüş ve 2008 yılının tamamını %2,7 oranında küçülme ile tamamlamıştır. 2009’un ilk çeyreğinde de %5,4’lük bir küçülme söz
konusudur. 2009 yılını az da olsa negatif büyüme ile kapatmıştır. Sonraki
yıllardaki ortalama büyüme oranı ise %2,1. ABD’nin 2017 yılında da %2,25
oranında büyümesi tahmin ediliyor. ABD gibi büyük bir ekonomi için %2-%3 büyüme
oranı başarı olarak kabul edilebiliyor.
Aşağıda yer alan grafikte de kişi başına
düşen GSYH bulunmaktadır. Küresel finans krizi öncesinde 49.500 Dolar düzeyinde
bulunan kişi başına GSYH 2009 yılında 46.700 Dolara kadar gerilemiştir. Sonraki yıllarsa ise
istikrarlı bir şekilde artan kişi başına GSYH, 51.800 Dolara kadar çıkmıştır.
Özetle; ABD’de baş
gösteren küresel finans krizinin Amerikan ekonomisi üzerinde ciddi etkileri
olmuş, ancak ABD krizden güçlenerek çıkabilmeyi başarmıştır. Enflasyonu
yükseltebilmiş (bize biraz tuhaf gelebilir), işsizlik oranını kriz öncesi
seviyelere çekebilmiştir. Ekonomiyi son yedi yıldır büyütmeyi başarmış kişi
başına düşen GSYH’yi kriz öncesi dönemin çok daha üzerine çıkarmışlardır.
Küresel finans krizi daha sonra Avrupa
Birliği borç krizine dönüşmüş ancak AB ülkeleri ABD kadar yol alamamışlardır.
Küresel finans krizinin Türkiye’ye olan etkilerini de sonraki yazımda değerlendirmeye çalışayım.
Hocam elinize sağlık... Harika bir özet
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
YanıtlaSilDeflasyon kötü birşey mi ? Talep düşüklüğünden mi kaynaklanıyor?
YanıtlaSilEvet. Küresel finans krizinde talep daralması temel faktör oldu.
SilEmeğinize sağlık.
SilTeşekkürler
SilGenel hatlarıyla durumun özeti teşekkürler.
YanıtlaSilCok güzel bir analiz olmuş ancak kriz döneminde abd nin borclari nereden nereye gelmis gsmh gore ben onu goremedim bu kadar para basiliyor enflasyon olmuyor buda cok ilginc rezevr para oldugu icinmi acaba dunya gsmh sindaki oran olarak kaybi ne kadar olmuş
YanıtlaSil