google.com, pub-4218368915119241, DIRECT, f08c47fec0942fa0 google.com, pub-4218368915119241, DIRECT, f08c47fec0942fa0 google.com, pub-4218368915119241, DIRECT, f08c47fec0942fa0 Finansal Göz

22 Haziran 2020 Pazartesi

1 TL’nin Şimdiki Değer Tablosu Nasıl Kullanılır?


1 TL’nin şimdiki değer tablosunda yatay eksende dönem veya yıl sayısı, dikey eksende faiz oranı yer alır. 1 TL’nin şimdiki değer tablosundan bir değer üzerinde bu tablonun nasıl kullanılacağını açıklayalım.


Aşağıda yer alan 1 TL’nin şimdiki değer tablosunda sarı arka plan ile belirtilen 0,89 değerini ele alalım. Bu sayı 2 yıl ile 0,06’nın (%6 faiz oranının) kesiştiği yerde bulunmaktadır. Bu 2 yıl sonraki 1 TL’nin şimdiki değerinin 0,89 TL başka bir ifade ile 89 kuruş olduğu anlamına gelmektedir. Şayet biz 2 yıl sonraki 1 TL’nin değil de örneğin 2.000 TL’nin şimdiki değerinin bulmak istiyorsak, yapmamız gereken 2.000 TL ile 0,89’u çarpmaktır. Bu çarpım işlemini yaptığımızda 2 yıl sonraki 2.000 TL’nin şimdiki değerinin 1.780 TL olduğunu buluruz.




        Bu işlemi şimdiki değer formülü ile de gerçekleştirebiliriz. Gelecekteki bir değerin şimdiki değerini bulma işlemine iskontolama adı verilmektedir. Dolayısıyla gelecekteki bir değerin şimdiki değerini bulunurken kullanılan faz oranı iskonto oranı olarak da adlandırılabilir. Aşağıda yer alan şimdiki değer formülünde görüleceği üzere, gelecekteki bir değerin şimdiki değerini bulmak için gelecek değer 1+ faiz / iskonto oranı üzeri yıl / dönem sayısına bölünür.  

        
Örneğimizi bu formül yardımı ile çözdüğümüzde de aynı sonuca ulaşırız. 1 TL’nin şimdiki değer tablosu bu işlemi daha hızlı yapmamıza imkân tanımaktadır. Aşağıda yer alan zaman çizelgesinde de çözmüş olduğumuz sorunun gösterimi bulunmaktadır. Zaman çizelgesindeki “0” değeri bugünü, şimdiki zamanı temsil etmektedir. Zaman çizelgesinden görüleceği üzere 2 yıl sonraki 1TL’nin şimdiki değeri 0,89TL, 2 yıl sonraki 2.000 TL’nin şimdiki değeri de 1.780TL’dir.



        1 TL’nin şimdiki değer tablosundan bir örnek daha çözelim. Bu sefer 3 yıl sonraki 1TL’nin %5 iskonto oranı ile şimdiki değerini bulalım. Bunun için 1 TL’nin şimdiki değer tablosunda 3 yıl ile %5 iskonto oranının kesiştiği yere bakmamız gerekecek. Bulduğumuz değer 0,864. Yani bu da 3 yıl sonraki 1 TL’nin şimdiki değerinin 0,864TL, başka bir ifade ile 86,4 kuruş olduğu anlamına geliyor. 1 TL’nin değil de örneğin 3 yıl sonraki 14.000 TL’nin şimdiki değerini bulmak istersem, 14.000 ile 0,864’ü çarpmam gerekecek. Böylece 12.096 TL’ye ulaşacağım.   




        Bu soruyu şimdiki değer formülü ile de çözebiliriz. Aşağıda yer alan formülle çözüm yapıldığında da 12.094 sonucuna ulaşıyoruz. Sonuçların yaklaşık çıkmasının nedeni tabloda virgülden sonra 3 hane alınmış olmasından kaynaklanmaktadır. Görüleceği üzere 1 TL tabloları bizim sonuca daha hızlı ulaşmamızı sağlamaktadır.

21 Haziran 2020 Pazar

1 TL’nin Şimdiki Değer Tablosu











1 TL’nin Şimdiki Değer Tablosunun nasıl kullanılacağını ilgili yazıdan öğrenebilirsiniz.

3 Mayıs 2020 Pazar

2019 Yılında Türk Bankacılık Sektörünün Karı ve Karlılık Oranları

2019 yılında Türk Bankacılık Sektörünün net karı 2018 yılına göre %9,4 azalış göstererek 49 milyar TL düzeyinde gerçekleşmiştir. Başka bir ifade ile bankacılık sektörünün 2019 yılı karı, bir önceki yıla göre 5,1 milyar TL azalış göstermiştir. 



Bu yazıda kullanılan veriler BDDK’nın aylık bülteninden temin edilmiştir. BDDK bankaları faaliyet alanına göre Mevduat, Katılım, Kalkınma ve Yatırım bankaları olmak üzere üçe ayırmaktadır. Aşağıda yer alan grafikte söz konusu bankaların 2018-2019 yılı net karları karşılaştırmalı olarak yer almaktadır. Bankacılık sektörü karlarının önemli bir kısmı mevduat bankalarından gelmektedir. Mevduat bankalarının 2019 yılı karı 41 milyar TL düzeyinde gerçekleşmiştir. Önceki yıla göre mevduat bankalarının karında 6,7 milyar TL'lik azalış gerçekleşmiştir. Katılım bankalarının karı ise 2018 yılında 2,1 milyar TL iken 2019 yılında 2,4 milyar TL’ye yükselmiştir. Kalkınma ve Yatırım bankaların karı da, 2018 yılında 4,3 milyar TL iken, 2019 yılında 5,6 milyar TL’ye yükselmiştir.



BDDK ikinci bir sınıflandırmayı sahiplik açısından yapmaktadır. Sahiplik açısından bakıldığında BDDK bankaları Yerli Özel, Kamu ve Yabancı olmak üzere üçe ayırmaktadır. Aşağıda yer alan grafikte görüleceği üzere, 2019 yılında Yerli Özel ve Kamu bankalarının karları azalış gösterirken, Yabancı bankaların karı benzer seviyede kalmıştır. Yerli Özel ve Kamu bankalarının karlarında yaklaşık olarak 2,5 milyar TL’lik bir azalış söz konusudur.    



Aşağıda yer alan grafikte banka karlarının 2019 yılında 2018 yılına göre değişim oranları yer almaktadır. Buna göre bankacılık sektörünün tamamının karı %9,4 oranında azalış göstermiştir. Mevduat bankalarının karındaki azalış %14,1 oranında gerçekleşmiştir. Diğer taraftan Katılım bankalarının karı %16,3 oranında artış gösterirken, bu oran Kalkınma ve Yatırım bankalarında %30,2 oranında gerçekleşmiştir.



Aşağıda yer alan grafikte banka karlarının 2019 yılında 2018 yılına göre değişim oranları yer almaktadır. Sahiplik açısından bakıldığında ise Yerli Özel bankaları karı 2019 yılında 2018 yılına göre %12,8 oranında azalış gösterirken, bu oran Kamu bankalarında %13,5 düzeyindedir. Yabancı bankaların karında ise önemli bir değişim olmamıştır.



Banka karlarını oransal olarak değerlendirmek daha faydalı olabilir. İlgili yılda elde edilen karın, banka varlıklarına oranlanması ile aktif karlılığına (Return on Assets, ROA) ulaşılır. Net karı banka özsermayesine oranladığımızda ise özsermaye karlılığını (Return on Equity, ROE) elde ederiz. Bu oranları değerlendirerek, tutarsal büyüklüklerin yeterli olup olmadığını daha iyi anlayabiliriz. 

Türk Bankacılık Sektörünün aktif karlılığı, 2018 yılında %1,45 iken 2019 yılında %1,16’ya gerilemiştir. Aşağıda yer alan grafikte bankacılık sektörünün iki yıla ilişkin, belirtilen aktif karlılık oranları yer almaktadır. 



Aktif karlılığı mevduat bankalarında %1,43’ten %1,11’e gerilerken, Katılım bankalarında %1,11’den %1’e gerilemiştir. Kalkınma ve Yatırım bankalarında ise %1,92’den %1,96’ya yükselmiştir.



   
Aktif karlılık oranı Yerli Özel bankalarda %1,5’ten %1,25’e gerilerken, Kamu bankalarında %1,35’ten %0,94’e, Yabancı bankalarda ise %1,51’den %1,39’a gerilemiştir. 



Aşağıda yer alan grafikte iki yıla ilişkin olarak özsermaye karlılık oranları yer almaktadır. Türk Bankacılık Sektörünün özsermaye karlılığı, 2018 yılında %14,83 iken 2018 yılında %11,48’e gerilemiştir.  



Özsermaye karlılığı Mevduat bankalarında %14,95’ten %11,05’e gerilerken Katılım bankalarında %14,96’dan %13,38’e gerilemiştir. Kalkınma ve Yatırım bankalarının özsermaye karlılığı ise %13,65’ten %14,75’e ulaşmıştır.  




Sahiplik açısından bakıldığında da özsermaye karlılığı Yerli Özel bankalarda %14,7’den %10,96’ya, Kamu bankalarında %14,52’den %10,52’e Yabancı bankalarda da %15,41’den %13,41’e gerilemiştir.
 



22 Ağustos 2019 Perşembe

Türk Bankacılık Sektöründe Kredi Mevduat Oranları

Bankaların temel faaliyeti mevduat toplayıp kredi vermektir. Başka bir ifade ile kredilerin finansmanında mevduat kullanılır. Bankalar yurt dışından sendikasyon ve seküritizasyon kredileri vasıtasıyla yine tahvil ve bono gibi finansal araçlar ile borçlanarak kaynağa ulaşır. Ancak bankaların temel kaynağı mevduattır.
 

Aşağıda yer alan grafikte 2010 yılından 2019 Haziran ayına kadar olan süreçte Türk Bankacılık Sektörünün kredi mevduat oranları yer almaktadır. Haziran 2019 itibariyle Türk Bankacılık Sektörünün kredi mevduat oranı %112’dir. Yani bankalar topladıkları mevduatın 1,12 katı kredi (100 TL mevduata karşılık 112 TL kredi) kullandırmışlardır. Kredi mevduat oranı 2010 yılı itibariyle %80’nin altında iken 2012 yılı itibariyle %100’ü aşmıştır. Kredi mevduat oranı en yüksek %124’e kadar yükselmiştir. Ekonomideki yavaşlama ile birlikte banklar daha ihtiyatlı davranmış, kredi mevduat oranı %112’ye kadar gerilemiştir. Ancak %112 oranının da yüksek olduğunu belirtelim.
    



Bankalar Türk Lirası veya yabancı para cinsinden mevduat toplarken kredilerinde de yine TL veya yabancı para kullanabilir. Ancak yabancı para ile kredi kullandırma imkânları bazı düzenlemelerden dolayı sınırlandırılmıştır. Örneğin bireysel kredilerde yabancı para kullanılamaz. Bu düzenleme başta Japon Yeni olmak üzere dövize endeksli konut kredilerinde yaşanan sorunlardan sonra ortaya konmuştur. Bize göre de insanın geliri hangi türden ise o şekilde bir borçlanmaya gitmelidir. TL geliri olan TL ile borçlanmalıdır. TL gelir elde ederken dövizle borçlanılıyor dövizdeki hızlı yükselişler sonunda borcunu ödeyemeyip bir şekilde devlete fatura çıkıyorsa ki genelde böyle oluyor, devletin bu düzenlemesini de yerinde bulmak gerekir. Bu tür düzenlemelerin de etkisiyle bankalar döviz kredisi kullandırmakta zorlanırken diğer taraftan topladıkları mevduatın yarısından fazlası döviz cinsindendir. Yaşanan dolarizasyon süreci daha fazla açık pozisyonda faaliyet göstermeye itmektedir.
    



Yukarıda yer alan grafikte Türk Bankacılık Sektörünün kredi mevduat oranı TL ve yabancı para cinsinden ayrı ayrı gösterilmektedir. Grafikten görüleceği üzere Haziran 2019 itibariyle bankalar topladıkları dövizlerin %84’ünü krediye dönüştürürken, topladıkları TL mevduatın %145’i oranında TL kredi kullandırmışlardır.



Banka türleri itibariyle bakıldığında da Haziran 2019 itibariyle kredi mevduat oranı mevduat bankalarında %105, katılım bankalarında ise %72’dir. Katılım bankalarında kredi mevduat oranı daha ılımlı bir seyir izlerken mevduat bankalarında hızlı bir artış süreci yaşanmıştır. Günümüzde bankaların daha fazla kredi kullandırarak ekonomiye destek olmaları konuşulduğu bir ortamda bu bağlamda mevduat bankalarının ekonomiye daha fazla destek verdiği belirtilebilir. Bankacılık sektörünün tamamında kredi mevduat oranı %112 iken mevduat ve katılım bankalarının her ikisinin de bu oranın altında kalması kafalarda soru işareti bırakabilir. Sektörümüzde üçüncü bir tür olarak kalkınma ve yatırım bankaları da bulunmaktadır. Bu bankaların mevduat toplama yetkileri bulunmazken kredi verebilmektedir. Durum bundan kaynaklanmaktadır.
  



BDDK bankaları sahiplik açısında da yerli özel yabancı ve kamu olmak üzere üçe ayırmaktadır. Kredi mevduat oranını bu sınıflamaya göre ele alırsak %134 ile kamu bankaları başı çekmektedir. Haziran 2019 itibariyle yerli özel bankalarda kredi mevduat oranı %103 iken, yabancı bankalarda %94’dür. Kredi mevduat oranı yerli ve özel bankalarda benzer ve ılımlı bir seyir izlerken kamu bankalarında hızlı bir artış yaşanmıştır. 

21 Ağustos 2019 Çarşamba

2019’un İlk Yarısında Banka Karları

2019’un ilk yarısında bankacılık sektörünün net karı 24,8 milyar TL olarak gerçekleşti. Bir önceki yıl bu rakam 29 milyar TL idi. Bankacılık sektörünün net karı 2019’un ilk yarısında bir önceki yılın aynı dönemine göre %14,6 oranında azalış gösterdi.




Mevduat bankalarının 2019’un ilk yarısındaki karı 20,7 milyar TL olarak gerçekleşti. Geçen yılın aynı döneminde bu rakam 26,1 milyar TL idi. 2019’un ilk altı ayında katılım bankalarının karı 1,25 milyar TL olurken kalkınma ve yatırım bankalarının karı 2,8 milyar TL olarak gerçekleşti.




2019’un ilk altı ayında geçen yılın aynı dönemine göre bankacılık sektörünün karı %14,6 oranında azalış göstermiştir. Türler itibariyle bakıldığında Mevduat bankalarının karları %20,5 oranında azalış gösterirken, katılım bankalarının karı %8,2 oranında artış göstermiştir. Kalkınma ve yatırım bankalarının karında ise %57,5’lik bir artış olmuştur.




Bankalar sahiplik açısında ele alındığında 2019’un ilk yarısında geçen yılın aynı dönemine göre yerli özel ve kamu bankalarının karlarının azaldığı yabancı bankaların karlarında ise bir miktar artış olduğu görülmektedir.




Kamu bankalarının karı %26,1 oranında azalış gösterirken bu oran yerli özel bankalarda %19 olarak gerçekleşmiştir. Yabancı bankalar ise ilgili dönemde karlarını %2,8 oranında artırabilmişlerdir.


20 Ağustos 2019 Salı

2019’un İlk Yarısında Bankacılık Sektörünün Görünümü

Türkiye ekonomisindeki yavaşlamanın, bankacılık sektörüne olan yansıması devam ediyor. Ekonomi küçülürken, tüketicinin satın alma gücü azalıyor, tasarruflar yavaşlıyor belki de en önemlisi özel sektör uzun bir süredir yatırım kararlarını erteliyor. Artmayan yatırımlar işsizliği azaltamıyor aksine artırıyor mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı %14 ile yakın tarihimizin en yüksek seviyelerinde bulunuyor. Özel sektör yatırımlarını artıramayan ekonomimiz, dışarıdan yatırım çekmekte de zorlanıyor. Dolayısıyla düştüğümüz yerden kalkamıyor, tabanda bir sürüklenme yaşıyoruz. Hal böyle olunca devlet vergi toplamakta zorlanıyor. Son zamanlarda artan bütçe açıklarının daha kötü bir hal alması, muhtemelen daha büyük sorunları beraberinde getireceği düşünüldüğünden dolayı da zamlara başvuruluyor. Bu ise satın alma gücü azalan tüketicinin daha fazla kemer sıkması anlamına geliyor. Tüketim artmayınca da ekonomide çarklar dönmekte zorlanıyor. Bu durum kısır bir döngüye işaret ediyor. Buradan çıkış için piyasa ekonomisinin kuralları ile uyumlu, öngörülebilir bir ekonomi politikası ortaya koymak gerekiyor.



Bankacılık sektörü 2019 yılının ilk altı ayında 24,8 milyar TL kar açıkladı. Bu kar geçen yılın aynı dönemi ile kıyaslandığında yaklaşık %15’lük bir azalışa işaret ediyor. 2019’un kar rakamı 2017 yılının da bir miktar altında. Ekonomideki olumsuz gidişatın yansıması banka karlarında net bir şekilde görülüyor. Bardağın dolu tarafından bakacak olursak da sektörün bu koşullar altında da karlı bir şekilde yoluna devam ettiği belirtilebilir. Ancak 2002’den günümüze bankacılık sektörünün hiç zarar etmediğini, bu durumun küresel krizin de etkisiyle ekonominin %4,7 oranında küçüldüğü 2009 yılı için dahi geçerli olduğunu belirtelim.
 



Bankalar temel olarak mevduat toplayıp kredi veren kurumlardır. Yukarıda yer alan grafikte bankacılık sektörünün topladığı mevduat ve kullandırdığı krediler bulunuyor. Grafikten de görüleceği üzere krediler mevduatların üzerinde yani bankalar ilave kaynaklara başvurarak kredi kullandırmışlar. Özellikle yurtdışı kurumlardan sağlanmış olan bu kaynağın adı borç. Aslında bankacılık sektöründe kredilerin mevduatı aşması çok karşılaşılan bir durum olmasa da bu durum biz de uzunca bir süredir böyle. Bu konuda kamu bankalarının son yıllarda belirgin bir rolünün olduğunu belirtmekte fayda var.
 

Bankacılık sektörünün kullandırdığı toplam kredi tutarı Haziran 2019 itibariyle 2,54 trilyon TL. Bu rakam kur şokunun da etkisiyle kredilerin en yüksek seviyede bulunduğu Ağustos 2018’deki tutarın gerisinde. Kredilerdeki bu yatay seyir bize bankaların kredi kullandırırken daha ihtiyatlı davrandığını gösteriyor. Mevduat ise Haziran 2019 itibariyle 2,27 trilyon TL düzeyinde. Mevduat da kredilerden bir miktar daha iyi görünse de Ağustos 2018’den bu yana yatay bir seyir izlemiş.
   



Yukarıda yer alan grafikte dolarizasyonun en önemli göstergesi olarak, banka mevduatlarının yüzde kaçının yabancı para cinsinden tutulduğunu gösteriliyor. Haziran 2019 itibariyle bankada tutulan mevduatların %54,2’sini döviz tevdiat hesapları oluşturuyor. Son aylarda görülen bu yüksek oranlar yakın tarihimizin en yüksek seviyeleri. 2001 krizinde görünüm daha kötü idi. Diğer taraftan 2011 yılında ise bu oranın %30’un altına geldiğini de belirtelim. Dolarizasyonun bu denli yüksek olduğu bir ekonomide alınan kararlar bir yeri düzeltirken başka tarafa zarar verebiliyor. Tasarruf sahiplerinin yarısından fazlası dövizi tercih etmiş ki kurlarda artış bekliyor. Kurlardaki artış ise ithalata bağımlı, üretmek için ithalat yapmak zorunda olan bir ekonomiye maliyet enflasyonu olarak geri dönüyor. Kurlardaki artış birçok üründe fiyat artışı olarak karşımıza çıkıyor. Bu da enflasyon anlamına geliyor. Bizim gibi yüksek enflasyona sahip ekonomilerde enflasyon da kuru baskılıyor. Yani Türkiye için yüksek kur yüksek enflasyon, yüksek enflasyon da yüksek kur anlamına geliyor. Ancak dönem dönem enflasyon yüksek seyretse de çeşitli araçlar ile kurun baskılandığı görülebiliyor. Bu tür politikalar ise genellikle ilerleyen dönemlerde kurlarda daha yüksek artışları beraberinde getirebiliyor.

      

Ekonomideki sorunların en net yansıması bankaların takipteki alacaklarında görülüyor. Haziran 2019 itibariyle takipteki alacaklar 116 milyar TL’yi aşmış bulunuyor. Ocak 2017’de 60 milyarın altında bulunan takipteki alacaklar iki buçuk yılda yaklaşık olarak iki katına çıkmış bulunuyor.



Haziran 2019 itibariyle takibe dönüşüm oranı ise %4,36’ya yükselmiş bulunuyor. Ekonomide hızlı bir toparlanma yaşanmazsa ki böyle bir görünüm şimdilik bulunmuyor, takipteki alacaklar ve takibe dönüşüm oranındaki artışlar bir müddet daha devam edecek gibi duruyor. 

12 Haziran 2019 Çarşamba

Alanımız Var, Yerimiz Yok! Merkez Bankası Kararı Üzerine Bir Değerlendirme


Merkez Bankası 12 Haziran toplantısında faiz oranlarında bir değişikliğe gitmedi, bir hafta vadeli repo faiz oranını %24 olarak bıraktı. Piyasa beklentisi de bu yöndeydi. Ancak 25 Nisan tarihli toplantısında faiz oranını yine %24 olarak sabit bırakmış ancak karar metninden “… ihtiyaç duyulması halinde ilave parasal sıkılaştırma yapılabilecektir.” ifadesini çıkarmıştı. Bu da kurlarda hareketi beraberinde getirmişti. Çünkü bu karar, “bir sonraki adım faiz indirimi şeklinde olacaktır” şeklinde yorumlanmıştı. Piyasa da mevcut riskler dikkate alındığında buna hazır olmadığını göstermişti. O tarihte içeride İstanbul seçimi belirsizliği vardı. Dışarıda ise S-400 konusundaki gerilim tırmanıyordu. Bu ifadenin çıkarılmasından sonra yaşanan gelişmelerden dersler çıkarıldığı belirtilebilir.

Faiz oranları çok mu yüksek?

Sadece gelişmekte olan ülkeler ile kıyaslandığında değil, kendi sınıfımızın altında kalan ekonomiler ile kıyaslandığında da faiz oranımız oldukça yüksek. Peki, yüksek faizin bize nasıl bir faydası var? Merkez Bankası bununla ne hedefliyor? Kısaca belirtirsek temelde iki etkisi var enflasyon üzerinde yüksek faizin. Malum, Merkez Bankası’nın amacı fiyat istikrarı, enflasyon ile mücadele. Merkez Bankası sıkı para politikası ile (bunu yüksek faiz olarak düşünebilirsiniz) iç talebi baskılayarak fiyat artışlarını kontrol altında tutmaya çalışıyor. Diğer taraftan yüksek faiz ile sıcak paranın ülkemize gelmesini teşvik ederek kur üzerinde etkide bulunuyor.

Alanımız Var mı?
     
Merkez Bankası temelde faiz oranlarını kullanarak fiyat istikrarını hedeflediğine göre, enflasyon ve faiz oranlarını karşılaştırmak gerekiyor. Mayıs ayında yıllık enflasyon oranımız %18,71 iken faiz oranımız %24. Reel faiz kabaca %5. Buradan bakılınca faiz indirimi için bir alan olduğu görülebilir. Ancak bu alan çeşitli riskler ile dolu. Yani alanımız var ama yerimiz yok! Yukarıda da değindiğimiz gibi içeride seçim, dışarıda S-400 konusu ön planda. Ülke riskini yansıtan önemli göstergelerden biri olan CDS primi yılbaşında 300’lü seviyelere kadar geriledikten sonra ki bu seviyeler bile çok yüksektir, bu süreçte 500’lerin üzerinde çıktı ve bugünlerde 460 – 470’li seviyelerde bulunuyor. Risklerinizi azaltmadan başka bir ifade ile önemli bir gösterge olan CDS primini düşürmeden bir faiz indiriminin konuşulması bile kurlarda artış ile karşılık buluyor. Kurlardaki artış da enflasyona ciddi etkilerde bulunuyor. Yine, büyük miktarda dış borca sahip özel kesimin karlarını eritiyor, bir kısmını da iflasa sürüklüyor.

Yüksek faiz üretimi vurmuyor mu?

Yüksek faiz oranları reel kesimin finansmana ulaşmasının zorlaşması demektir. Örneğin yüzde 30 faizle borçlanan bir firma nasıl bir üretim ve ticaret ile bu oranın üzerinde bir kazanç sağlayıp borcunu ödeyecektir? Şüphesiz ekonomide çarkların dönmesini zorlaştıran bir unsurdur yüksek faiz. Bunu ekonomik daralma olarak da görüyoruz zaten.

Mudiler yüksek faizden memnun mu?

Yüksek faizlerden üretici memnun değil peki bankada parası olan tasarruf sahipleri bu durumdan memnun mu? Nihayetinde yüksek kazanç elde ediyorlar! Bu kesinlikle doğru değil. Bankaya para yatırmış olmak size enflasyonun üzerinde bir kazanç sağlamıyorsa çok da anlam ifade etmez. Peki, mudilerin reel faizi pozitif mi? Yani enflasyonun üzerinde bir kazanç sağlayabiliyorlar mı? Bu sorunun cevabı hayır olarak verilebilir. Hatta 2014 yılından bu yana reel faizin negatif olduğu, yani mudilerin elde ettiği net faizin enflasyonun altında kaldığı başka bir ifade ile satın alma güçlerinin azaldığı belirtilebilir. Bu konuda aşağıda yer alan yazılara göz atabilirsiniz:


Yüksek Olan Faiz mi? 

Faizler Neden Arttı? 


Buradan mevduatın reel faizi %5-10 olsun mudiler oturduğu yerden güzel paralar kazansın gibi bir düşünce çıkarılmasın. Mevduat risksiz sayılabilecek (100.000TL’ye kadar devlet güvencesinde) bir yatırım aracıdır. Riski az olduğu için getiri de az olmalıdır. Tamam, ancak negatif olması da sürdürülebilir değildir. Bu sefer farklı sorunlar karşınıza gelir. Nitekim yabancı paranın mevduat içindeki oranı %50’yi çoktan aşmıştır. Yerli yatırımcının dolara yönelmesi dışarıdan görece bol kaynak sağladığımız dönemlerde bile kurların geri gelmesini engellemektedir. Son yıllarda yabancının döviz satıp yerlinin bunu karşıladığı dönemler olmuştur. Bir de işin yatırımcı psikolojisi üzerindeki etkisine bakmak gerekir. TL’ye güvenen yatırımcıların her seferinde yüksek faiz ile mevduat hesabı açtığını düşünerek başladığı yatırım süreci, arkadan gelen yüksek enflasyonla baltalandığında yani negatif reel getiri ortaya çıktığında acaba yatırımcılar ne hissetmektedir. Bunu yıllarca tecrübe eden tasarruf sahiplerinin yerli paraya güveni kaç yılda sağlanır? Bunlar uzun yıllar sorun olarak enerjimizi azaltacak konulardır. Bu alanda karar vericilerin davranışsal finans ve psikoloji alanında çalışan akademisyenlerden fikir alması sanırım ihmal edilen çok önemli bir konudur.

Mevduat faizleri konusunda bir başka dikkat çeken konu “cam tavan” meselesidir. Bu kavramı bu alanda görebildiğimiz kadarıyla ilk olarak Mert Yılmaz Bey kullanmıştır. Bankaların mevduat faizlerini rekabet ortamında serbestçe belirledikleri varsayılır. Cam tavan kavramı ise mevduat faizinin açıklanmayan bir sınırının olduğunu bize ifade etmektedir. Bu da TL mevduat sahiplerinin enflasyonun altında ezilmelerine etki etmekte ve yaşanan dolarizasyon sürecini beslemektedir. Tasarruf sahiplerinin dolara yönelmelerinin en önemli nedeni kurlardaki artış beklentisidir. Ancak yıllardır enflasyona eziliyor olmaları da bir diğer nedendir. Bu ise pek az gündeme gelmektedir.

Türkiye ekonomisi zor günlerden geçmektedir. Ekonomide aldığınız kararlar bir yeri yaparken öbür tarafı bozabilir. Büyümeyi önceleyen veya zorlayan demek daha doğru olabilir politikalar uygularsanız enflasyon sonra da kur sorunu ile karşılaşırsınız. Sonra da kur ve enflasyonu düşürmek için çaba göstermek zorunda kalırsınız. Son yıllarda yaşadığımız bu durumun bir örneğidir. Genişleyici maliye politikası ile ekonomiyi potansiyelinin çok üzerinde büyüttük bu da beraberinde enflasyon ve kur sorununu getirdi. Şimdi ise görece sıkı para politikası ile enflasyonu kontrol altına almaya çalışıp, büyümeden taviz veriyoruz. Ekonomideki daralma da başta işsizlik olmak üzere birçok sorunu beraberinde getiriyor.

Peki, ne yapılmalı diye de soruluyor sadece durum tespiti olmaz denebiliyor. Bunu da zaman zaman paylaşıyoruz aslında. Başta Mahfi Eğilmez hocamızın çok değerli yazıları oluyor bu konuda. Yapısal reformlar olmadan buradan çıkmamız, bir takım hedeflere ulaşmamız mümkün görünmüyor. Aslında yapısal reformlara işaret eden yazılar, konuşmalar bir kamuoyu da oluşturdu ve sık sık gündeme geliyor. Artık bir an önce başlamamız gerekiyor.