Önceki yazımda 2008’de baş gösteren küresel
finans krizinin Türkiye ekonomisine ciddi etkilerinin olduğunu, 2011 ve 2012
yıllarında ekonomimizde bir miktar iyileşme görülse de sonrasında enflasyon ve
işsizlik oranlarının olumsuz bir seyir izlediğini ve söz konusu oranların
günümüzde kriz öncesi düzeylerinden daha yüksek seviyelerde olduğunu belirtmiştim.
Bu yazımda da Gayrisafi Yurtiçi Hasıla büyüme oranını ve kişi başına düşen GSYH
değerlerini yorumlamaya çalışacağım. Bunlara geçmeden önce GSYH serisinde
yapılan son revizyona dönük bir değerlendirme yapalım.
TUİK
revizyonuna getirilen eleştiriler
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2016
yılında GSYH üzerinde yaptığı revizyon bazı eleştirileri de beraberinde
getirdi. Benim gözüme çarpan iki önemli eleştiriyi burada ifade edeyim. Korkut
Boratav Bey yapılan revizyon sonucunda daha yüksek hesaplanan büyüme oranlarının
işsizlik sayı ve oranlarıyla ve farklı birçok ekonomik gösterge ile uyuşmadığını
belirtti. Mahfi Eğilmez Bey de baz yılı seçiminin yanlış olduğuna dikkat çekti.
Mahfi Bey küresel finans krizinin etkisi ile ekonomimizin yaklaşık %5 oranında
daraldığı 2009 yılının yeni hesaplamalarda baz yılı olarak seçilmesinin,
sonraki yıllarda hesaplanacak olan büyüme oranlarının olduğundan daha yüksek
çıkmasını beraberinde getireceğini belirtti.
Baz yılı seçiminde ekonomide “normal”
geçirilen bir yıl dikkate alınmalıdır. Örneğin Türkiye ekonomisinin geçmişten
günümüze ortalama büyüme oranı %5 dolayındadır. Dolayısıyla hesaplama
değişikliğinde baz yılı olarak ekonominin yaklaşık %5 büyüdüğü bir yılın
seçilmesi beklenir. Hal böyleyken ekonominin %5 küçüldüğü bir yılın baz yılı
olarak seçilmiş olması doğal olarak eleştirileri de beraberinde getirmiştir.
Ben burada hem yeni hem de eski seri ile hesaplanan değerleri birlikte
değerlendirmeye çalışacağım.
Aşağıda GSYH büyüme oranları yer almaktadır.
Küresel finans krizinin en yoğun hissedildiği 2009 yılında, ekonomimiz %4,7
oranında daralmıştır. Sonrasında ise yılda ortalama %7,4 oranında (eski seri
ile %5,2) büyümeyi başarmıştır. Ancak özelikle 2012 ve 2013 yıllarında yeni ve eski
seri ile bulunan oranlar arasındaki fark oldukça çarpıcıdır. Yeni oranlar eski
oranların iki katında daha fazladır (2012 yeni %4,8 eski %2,1; 2013 yeni %8,5
eski %4,2). İstatistiki hesaplamalarda dönem dönem revizyonların yapılması
kaçınılmazdır. Ancak bu denli yüksek farklılıkların ortaya çıkması açıklanan
verilere güvensizliği de beraberinde getirebilmektedir.
Aşağıda yer alan grafikte de kişi başına
düşen GSYH değerleri bulunmaktadır. Kişi başına GSYH küresel finans krizi ile
birlikte yeni seri ile 9.000 Doların altına gerilerken, sonrasında 12.500
Dolara yaklaşmış ve 2015 yılında da 11.000 Dolar düzeylerinde gerçekleşmiştir.
Yeni seri ile kişi başına GSYH kriz öncesinden az miktarda daha yüksek düzeyde
bulunurken, eski seri ile hesaplandığında bu değer kriz öncesinden daha
düşüktür. Son yıllarda ekonomi büyümeye devam ederken kişi başına düşen
GSYH’nin azalmasında, Dolardaki artışın payı oldukça yüksektir.
Son yıllarda başta Suriye’den olmak
üzere ülkemize önemli ölçüde mülteci akını olmuştur. 3 milyon gibi oldukça
yüksek bir sayıdan bahsedilmektedir. Mültecilerin büyük bir kısmı ise çalışma
hayatının içindedir. Peki mültecilerin 4 başlık altında anlatmaya çalıştığım
ekonomik göstergelere ne yönde etkisi olmuştur?
Merkez Bankası’nın bir araştırmasında
mültecilerin kayıt dışı istihdam edilmelerinin enflasyonu düşürücü yönde
etkisinin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Mülteciler özellikle inşaat, tekstil gibi
sektörlerde kayıt dışı olarak görece daha düşük ücretler ile istihdam
edilmektedirler. Bu durumun bölgesel de olsa enflasyon oranlarını düşürdüğü belirtilmektedir.
Mültecilerin kayıt dışı olarak iş hayatına katılmasıyla birlikte işsizlik oranlarının
daha yüksek çıktığı da belirtilebilir. Başka bir ifade ile mültecilerin iş
hayatına katılmasının, işsizlik oranlarının son yıllarda yüksek çıkmasında rolü
vardır. Mülteciler iş hayatına katıldıkları için ekonomik büyümeye katkıları
olduğu da belirtilebilir. Ancak mülteciler resmi nüfus olarak kabul
edilmediklerinden dolayı kişi başına düşen GSYH hesabında dikkate
alınmamaktadırlar. Bu da kişi başına GSYH’nin olduğundan daha yüksek hesaplanmasını
beraberinde getirmektedir. Yani mülteciler üretimin artmasına katkı sunarken
kişi başına GSYH hesabında dikkate alınmamaktadırlar. Mültecilerin ekonomimize
olan etkileri özetle böyledir. Olayın insani yönü ise çok daha önemlidir.
Yaşanan dramların vicdanlarımızı sızlatmaması mümkün değildir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder